Cumhuriyet halk Partisi Genel Kurul’unun iptali için açılan davada birçok bilinmeyen var. Hangi tarihli Genel Kurul’un iptali isteminin, kimin tarafından, hangi nedenle istendiği, açılan davanın yasalara ve hukuka uygun olup olmadığı bilinmeden ve tartışılmadan, sanki iptal kararı verilmiş gibi, kimin kayyum veya geçici Genel Başkan olacağı tartışılıyor. Dava kabul edilmese dahi, yapılan bu tartışmalar, Partiye ve demokrasiye, davanın kabulünden daha fazla zarar veriyor.

CHP’nin 4-5 Kasım 2023 tarihinde gerçekleşen 38. Olağan Kurultay’ının iptali için, Cumhuriyet Savcılığı’na yapılan suç ihbarı ve başvuru sonrasında, kurultaya katılan bir kaç CHP’li tarafından Genel Kurul’un iptali davası açıldı. Dava, Ankara 42. Asliye Hukuk Mahkemesinde görülmekte idi.

Bu davanın kabulü halinde, Partinin zarar görmemesi için, 6 Nisan 2025 tarihinde 21. Olağanüstü Genel Kurul yapıldı ve önceki Olağan Genel Kurul’da seçilen Genel Başkan ve Yönetim tekrar seçildi. Bu Olağanüstü Genel Kurul’un iptali için de Ankara 41. Asliye Hukuk Mahkemesinde bir dava daha açıldı.

Her iki dava Ankara 42. Asliye Hukuk Mahkemesinde birleştirildi. İlk duruşma 17 Nisan 2025 tarihinde yapıldı ve eksik evrak ve belgeler istendi. 26 Mayıs 2025 tarihindeki ikinci duruşmada, evrakların istemi ile ilgili süreç uzatılarak duruşma 30 Haziran tarihine bırakıldı.

Normal olarak ilk duruşmanın ve sonraki duruşmaların aylar sonrasına bırakılmasına alışılan yargılama sürecinde, duruşmaların bu kadar kısa sürelere sıkıştırılması da, ilgi ve endişe yaratan unsurlar arasında yer aldı.

Duruşmanın bırakıldığı bu son tarihte yani 30 Haziran gününde bir karar verilmesi ihtimaline karşı tartışmalar; davanın hukuka uygun veya haklı veya haksız olduğu bir yana bırakılarak, kimin kayyum veya geçici Genel Başkan olacağı tarzında, partiye ve demokratik düzene zarar verecek bir yöne eğrildi.

Genel Kurul’un iptali ve partiye, seçimle gelmeyen, dışarıdan bir yönetici atanması istemini taşıyan bu dava, davayı açan birkaç partilinin değil, daha büyük ve karmaşık bir örgütün işi olabilir. Ancak davanın hukuki boyutunu ve savunmayı bir tarafa bırakarak, adı geçen eski ve yöneticilere sataşmak, arka planda düzenlemeyi yapan ekibin işine yarayacak, partiye ve demokratik düzene zarar verecektir.

Genel Kurul’un iptali için öne sürülen gerekçeler de net ve açık değil.

Genel Başkanlığa aday olanların az olması yanında; aday olan mevcut yönetime oy veren üyelerin bazı görevlere getirileceği yönünde vaatlerde bulunulduğu öne sürülüyor. Yönetime ve Genel Başkanlığa aday olanların sayısın az olması, bir usulsüzlük ve iptal gerekçesi olamaz. Kamu görevlisi olmayan delegelere karşı, kendilerine oy vermeleri halinde, parti içinde veya yönetimde bazı görevlere getirileceği yönündeki vaatler, genel teamüle uygun olmasa bile suç teşkil edici nitelikte değildir. Bunun, ülke genelinde çok daha vahim ve üst uygulamaları varken, parti içindeki bir seçime uygulanması da doğru değildir. Bu, her seçimde ve özellikle bizim seçimlerimizde alışılan ve uygulanan bir vaat şeklidir. Üyeler, düşüncelerine uygun ve içinde görev alacakları gurup ve kişilere oy verirler.

Ayrıca dava gerekçesi “Mutlak butlan” yani kesin geçersizlik şeklinde yorumlanacak bir hukuki tabir ile süslenmiştir. Neye göre ve nasıl bir mutlak butlan olduğu belirsizdir. Bütün bu tartışmaların kökeninde yatan endişe ise, yargılama sistemine ve “Ülkenin Temeli Olan Adalet’e” karşı duyulan endişede ve yargıya yapıldığı ileri sürülen siyasi baskılarda yatmaktadır.

Yargılama süreci ve dava konusu ile ilgili görüşler yanında, yasal savunma ve hukuki görüşlerin ileri sürülmesi gerekirken, sanki mahkeme iptal kararı vermiş ve hukuki süreç kesinleşmiş gibi, kimin kayyum veya genel başkan olacağı şeklinde, kişilere yönelik ve ağır suçlayıcı ifadeler taşıyan ithamlar, demokratik sisteme zarar verici nitelikte olmaktadır. Yargıya duyulan güven, her türlü endişenin dışında olsa idi, bu tartışmaların hiçbiri olmayacaktı ama gene de tartışma ortamını, kişisel hücum ve suçlamalara yöneltmek hiç kimseye, hiçbir kuruma ve demokratik sisteme yarar sağlamayacaktır. Yapışan tartışmalar ve karşılıklı suçlamalar, partiye ve demokratik düzene zarar vermektedir.

Tartışılması ve korunması gereken şeyler; Türkiye Cumhuriyeti’nin temel değer ve ilkeleri, adalet ve yargılamanın tarafsızlığı ve güvenilirliği olmalıdır.

Avukat Ahmet Erdem AKYÜZ