TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
SALİHE AYDENİZ BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2020/38026) |
|
Karar Tarihi: 17/12/2024 |
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Basri BAĞCI |
Üyeler |
: |
Engin YILDIRIM |
|
|
Kenan YAŞAR |
|
|
Ömer ÇINAR |
|
|
Metin KIRATLI |
Raportör |
: |
Rıdvan DEMİR |
Başvurucu |
: |
Salihe AYDENİZ |
Vekili |
: |
Av. Erhan ÜRKÜT |
I. BAŞVURUNUN ÖZETİ
1. Başvuru, toplantı ve gösteri yürüyüşü sırasında kolluk görevlilerinin güç kullanımına maruz kalınması ve bu konuda yürütülen soruşturmanın etkisizliği nedeniyle kötü muamele yasağı ile toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
2. Diyarbakır Valiliği (Valilik) daha önce kalabalık gruplara yönelik olarak gerçekleştirilen terör saldırılarını gerekçe göstererek 5/7/2019 tarihli kararla Diyarbakır'da toplantı ve gösteri yürüyüşlerini bir ay süreyle yasaklamıştır.
3. Başvurucu 8/7/2019 tarihinde Diyarbakır'da "savaşa karşı barış" adı altında düzenlenen açık hava toplantısına katılmıştır. Söz konusu toplantının gerçekleştirilmemesi, Valilik kararına istinaden kolluk görevlileri tarafından başvurucu ile başvurucunun mensup olduğu siyasi parti üyelerine tebliğ edilmiş ve bu kişilerden dağılmaları istenmiştir.
4. Toplantının yapılmaması için kolluk görevlileri ile başvurucu arasında müzakereler devam etmekteyken başvurucunun danışmanı Ö.A.nın kullanımındaki aracın trafiği aksattığı ve yolun ortasına park edildiği gerekçesiyle çekilmesi istenmiştir. Ö.A.nın aracı hareket ettirmeyeceğini belirtmesi üzerine Ö.A. polis aracına bindirilerek muhafaza altına alınmıştır.
5. Başvurucunun bireysel başvuru kapsamında sunduğu CD'de kayıtlı görüntülerden başvurucunun kolluğa ait bir aracın içinde kapıda durduğu, aracın dışındaki kolluk görevlilerine kendisine dokunamayacaklarını belirttiği, üçüncü bir kişiden bahsederek gözaltına alınma sebebini sorduğu, bu kişinin serbest bırakılmasını istediği, bir kişinin onu kolundan tutularak araçtan indirdiği anlaşılmıştır.
6. Olay anına ilişkin olarak düzenlenen kolluk tutanağına göre başvurucu, danışmanının haksız şekilde gözaltına alındığını belirterek yapılan işleme itiraz etmiş; polis aracına binmiş ve danışmanını polis aracından indirmeye çalışmıştır. Bunun üzerine yaşanan arbedede polis amiri başvurucuyu içinde bulunduğu polis aracından sol kolundan tutarak dışarı çekmiştir.
7. Bahse konu toplantıya katılanlar, basın açıklaması ve oturma eylemi yaptıktan sonra yirmi dakika içerisinde olay çıkarmadan dağılmıştır. Başvurucunun aynı gün hastaneye başvurması üzerine hakkında genel adli muayene raporları düzenlenmiştir. Söz konusu raporlarda başvurucunun darbedildiğini beyan ettiği, genel durumunun orta, bilincinin açık olduğu, el ve kollarında abrazon ile morluklar tespit edildiği, yaralanmasının basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek nitelikte olduğu belirtilmiştir.
8. Bu raporlar ile birlikte başvurucunun vekili 17/7/2019 tarihinde, kolluk görevlilerinin başvurucunun danışmanını araç içine alması üzerine onlarla konuyu müzakere ederken başvurucunun darbedildiğini iddia ederek görevi kötüye kullanma ve kasten yaralama suçunun işlendiğinden bahisle suç duyurusunda bulunmuştur.
9. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı (Başsavcılık), anılan suç duyurusu üzerine ilgili kamu görevlilerinin tespit edilerek ifadelerinin alınması ve kamera görüntülerinin temin edilerek çözümlerinin yapılması için ilgili birimlere müzekkere yazmıştır.
10. Toplanan deliller neticesinde Başsavcılık, görüntü çözümleme raporlarından başvurucunun muhafaza altına alınan bir kişiyi polis aracından çıkarmaya çalışırken yaşanan arbedede polisin zor kullanma yetkisi kapsamındaki müdahalesi neticesinde yaralandığını belirterek 6/12/2019 tarihinde kovuşturmaya yer olmadığına dair karar vermiştir.
11. Başvurucu vekilinin bu karara karşı yaptığı itiraz Diyarbakır 4. Sulh Ceza Hâkimliği tarafından reddedilmiş ve itirazın reddine dair karar başvurucuya 10/11/2020 tarihinde tebliğ edilmiştir. Başvurucu 18/11/2020 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
12. Başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
II. DEĞERLENDİRME
A. Kötü Muamele Yasağının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
13. Kötü muamele yasağının ve adil yargılanma hakkının ihlal edildiğinden şikâyet eden başvurucu, toplantı ve gösteri yürüyüşü sırasında kolluk görevlilerinin şiddetine maruz kaldığını ve söz konusu şiddete yönelik etkin bir soruşturma yürütülmediğini ifade etmiştir. Adalet Bakanlığı (Bakanlık) görüşünde; kötü muamele yasağına ilişkin genel ilkelerin dikkate alınması, polisin zor kullanma yetkisi dahilinde bulunan müdahalenin ihlal olarak nitelendirilmemesi gerektiği belirtilmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.
14. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
15. Güç kullanmaya yetkili kamu görevlilerinin tutumu nedeniyle kendisine karşı güç kullanılması kesin olarak gerekli olan bir kişiye karşı fiziksel güce başvurmaları veya kitlesel bir kargaşayı bastırmak amacıyla kaçınılmaz olarak güce başvurmaları kural olarak Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasını ihlal etmemektedir. Bununla birlikte güç kullanımında aşırıya kaçılmışsa ya da kullanılan güç ile güç kullanımının amacı arasında orantı yoksa kötü muamele yasağının ihlali söz konusu olabilir (bazı değişikliklerle birlikte bkz. Ali Rıza Özer ve diğerleri [GK], B. No: 2013/3924, 6/1/2015, §§ 81, 82).
16. Yakalama işlemine karşı direnmenin söz konusu olduğu hâllerde kolluk görevlilerinin bedensel güç kullanması şüphesiz ki anayasal yönden sorun oluşturmamaktadır. Yakalama işleminin gerekli olmadığının sonradan anlaşılması, sonucu değiştirmemektedir (Nergiz Şen ve diğerleri (2) [2. B.], B. No: 2017/17702, 4/7/2022, § 50).
17. Başvuruya konu edilen olay hakkında yürütülen soruşturmada kamu görevlilerinin kullandığı gücün gerekli ve başvurucunun tutumuyla orantılı olduğu gerekçesiyle kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiştir. Bu durumda kötü muamele yasağının maddi boyutu kapsamında incelenmesi gereken husus, kullanılan gücün başvurucunun davranışından dolayı kesin olarak gerekli olup olmadığı, gerekli ise güç kullanımında aşırıya kaçılıp kaçılmadığı yahut kullanılan güç ile güç kullanımının amacı arasında orantı bulunup bulunmadığıdır.
18. Somut olayda başvurucu, kolluk görevlileri tarafından muhafaza altına alınan başka bir kişiyi kolluk görevlilerinin etki alanının dışına çıkarmaya çalışmıştır. Başvurucunun bir kargaşanın önlenmesi amacıyla alıkonan birini kolluk görevlilerinin elinden almaya, etki alanlarının dışına çıkarmaya çalışması kolluk görevlilerinin kullandığı gücün başvurucunun tutumuyla ilişkili olduğunu göstermektedir. Bu nedenle kullanılan gücün gereksiz olmadığı açıktır. Müdahalenin amacı ve başvurucuda meydana gelen yaralanma dikkate alındığında başvurucuya karşı kullanılan güç başvurucunun tutumuyla orantılıdır. Dolayısıyla kötü muamele yasağının maddi boyutunun ihlal edildiğini söylemek mümkün gözükmemektedir.
19. Anayasa'nın 17. maddesi, -“Devletin temel amaç ve görevleri” başlıklı 5. maddesindeki genel yükümlülükle birlikte yorumlandığında- bir kimsenin devlet görevlilerinin 17. maddenin üçüncü fıkrasını ihlal eden bir muamelesine uğradığına ilişkin savunulabilir bir iddiada bulunması hâlinde etkili bir soruşturma yürütülmesini gerektirir. Kötü muamelenin kasten yapıldığının ileri sürüldüğü durumlarda iddia hakkında ivedilikle bir ceza soruşturması başlatılmalıdır. Şikâyet olmadığında bile kişiye kötü muamelede bulunulduğuna ilişkin yeterince açık belirtiler varsa konuyla ilgili bir ceza soruşturması açılmalıdır. Soruşturmada olayı aydınlatabilecek ve sorumluların belirlenmesini sağlayabilecek tüm deliller toplanmalıdır. Dahası soruşturma süreci, gerektiği ölçüde kamu denetimine ve mağdurun erişimine açık olmalı; mağdur soruşturmaya etkili şekilde katılabilmeli; soruşturmada makul bir özen ve süratle hareket edilmelidir. Ayrıca yetkililer, soruşturmayı sonlandırmak için aceleci davranmamalı ve temelden yoksun sonuçlara dayanmamalıdır (Ali Rıza Özer ve diğerleri, §§ 101-103; S.D. [1. B.], B. No: 2013/3017, 16/12/2015, §§ 111-114; Veli Saçılık (2) [1. B.], B. No: 2018/24614, 18/10/2022, § 16).
20. Olayın gerçekleşme koşullarının tespitine ve varsa sorumluların belirlenerek mümkünse cezalandırılmalarına engel olmadığı sürece Anayasa'nın 17. maddesi gereğince yürütülecek soruşturmalarda soruşturma makamlarının olayın gelişimine ve delillerin elde edilmesine ilişkin olarak mağdurun her türlü iddialarını ve taleplerini karşılama zorunluluğu bulunmamaktadır (Mehmet Bayram [1. B.], B. No: 2013/5963, 13/4/2016, § 50).
21. Başvurucunun vekilinin yaptığı suç duyurusu üzerine Başsavcılık olaya ilişkin görüntüleri temin etmiş ve söz konusu görüntülerin çözümünü yaptırmıştır. Olayın görüntülerden tespit edilmesi üzerine başkaca bir işleme gerek kalmaksızın Başsavcılığın kovuşturmaya yer olmadığına dair karar vermesinin soruşturmada eksiklik bulunduğu anlamına gelmeyeceği açıktır. Dolayısıyla kötü muamele yasağının usul boyutunun da ihlal edilmediği sonucuna varılmıştır.
22. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan kötü muamele yasağının maddi ve usul boyutunun ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.
B. Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Düzenleme Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
23. Başvurucu; toplantı sırasında kendisine kolluk görevlilerinin fiili müdahalede bulunup kendisini toplantı alanından uzaklaştırdığını, toplantıya orantısız güç kullanılarak müdahalede bulunulduğunu, bu konuda yaptığı suç duyurusu üzerine yapılan soruşturmanın etkili olmadığını belirterek toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Bakanlık görüşünde; toplantının meşru bir amaca istinaden gerçekleştirilmesinin engellendiği, toplantı kapsamında daha sonra basın açıklaması yapılmasına izin verildiği belirtilmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.
24. Başvurucu, hem yaptığı suç duyurusunda hem de bireysel başvuru formunda toplantı hakkını kullanmasına müdahale edildiğine ilişkin bir olguyu ortaya koyamamıştır. Öte yandan başvurucu ve danışmanına yönelik olarak kolluk görevlilerinin gerçekleştirdiği eylemler, toplantı hakkına yönelik bir müdahale olarak kabul edilemez. Zira başvurucunun danışmanının aracını trafiği aksatacak şekilde bekletmesi sebebiyle gerçekleşen müdahalenin toplantı hakkına bir müdahale olmadığı, toplantı yapılması faaliyetinden bağımsız münferit bir olaya ilişkin olduğu, basın açıklamasından sonra gerçekleştiği ilk bakışta anlaşılabilmektedir. Nitekim başvurucu ve başvurucunun mensup olduğu partinin yetkililerinin kolluk görevlileriyle müzakereleri sonucunda basın açıklaması yaptıkları, olaysız bir şekilde dağıldıkları ve bu süreçte toplantıya herhangi bir müdahalenin gerçekleştirilmediği açıktır. Dolayısıyla somut olayda başvurucunun toplantı hakkına yönelik olarak bir müdahalenin bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
25. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 34. maddesinde güvence altına alınan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
III. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan kötü muamele yasağının maddi ve usul boyutunun İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA,
D. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 17/12/2024 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.