Olaylar

Suç işlemek amacıyla örgüt kurma ve yönetme, yağma, kasten yaralama, silahla yaralamaya azmettirme ve sair suçları işlediği iddiasıyla ağır ceza mahkemesince (mahkeme) yargılanan başvurucunun suç işlemek amacıyla örgüt kurma ve yönetme suçu dâhil bir kısım suçtan mahkûmiyetine, silahla kasten yaralamaya azmettirme suçu ile nitelikli yağma suçu dâhil olmak üzere çeşitli suçlardan ise beraatine karar verilmiştir.

Başvurucunun anılan karara karşı yaptığı istinaf başvurusu, bölge adliye mahkemesi ceza dairesi (istinaf dairesi) tarafından duruşma açılmaksızın incelenmiş; inceleme neticesinde bir kısım hükmün bozulmasına, bir kısım hüküm yönünden ise istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir. Bozma kararı üzerine mahkemece yapılan yargılama sonucunda başvurucunun silahla kasten yaralamaya azmettirme, nitelikli yağma ve tehdit suçlarından ayrı ayrı olarak hapis cezasıyla cezalandırılmasına karar verilmiştir. Başvurucunun bu karara karşı yeniden istinaf kanun yoluna başvurması üzerine istinaf dairesi, başvurunun esastan reddine kesin olarak karar vermiştir.

Başvurucunun nihai karara karşı yaptığı temyiz talebi de istinaf dairesince reddedilmiştir. Temyiz talebinin reddi kararının temyiz edilmesi üzerine ise Yargıtay, temyiz talebinin reddine ve ek kararın onanmasına karar vermiştir.

İddialar

Başvurucu, istinaf incelemesinin kanunda belirlenen usule göre yapılmaması sonucu temyiz hakkının kullanılamaması nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.

Mahkemenin Değerlendirmesi

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 280. maddesinin birinci fıkrasında, bölge adliye mahkemesi ceza dairelerinin istinaf incelemesine konu edilen dosyayı inceledikten sonra verebileceği kararlar "istinaf başvurusunun esastan reddine", "düzeltilerek istinaf başvurusunun esastan reddine", "hükmün bozulmasına" ve "davanın yeniden görülmesine" olarak sayılmıştır. İstinaf incelemesini yapan ceza dairelerinin hükmün bozulmasına karar verebileceği hâller ise 5271 sayılı Kanun'un 280. maddesinin birinci fıkrasının (e) ve (f) bentlerinde sınırlı olarak sayılmıştır. Kanun’da sayılan durumlar gözetildiğinde bölge adliye mahkemesinin bozma kararı verebileceği ve ilk derece mahkemesinin bu bozma kararıyla bağlı olacağı sınırlı hâllerin davanın esasına ilişkin hususlar olmayıp yargılamaya ilişkin usul kurallarının ağır ve açık ihlallerinden ibaret olduğu görülmektedir.

Somut olayda istinaf dairesince verilen bozma kararı, hükmün bozulmasına karar verilebilecek sınırlı hâllerden birine dayanmamaktadır. İstinaf dairesi, dosya üzerinden yaptığı incelemeyle dosyadaki delil durumunu değerlendirmiş ve başvurucu hakkında mahkûmiyet kararı verilmesi ya da mahkemece çeşitli araştırmalar yapılması gerektiğinden bahisle -bozma kararı verilebilecek hâller dışında bir nedenle- beraat hükümlerinin bozulmasına karar vermiştir. Bu nedenle anılan kararın, istinaf başvurusu üzerine bizzat bölge adliye mahkemesince verilmesi gereken kararlardan olduğu anlaşılmıştır.

İstinaf dairesinin 5271 sayılı Kanun'da sınırlı olarak sayılı hâller dışında bir nedenle bozma kararı vermesi başvurucu yönünden önemli sonuçlar doğurmaktadır. Nitekim istinaf dairesi, 5271 sayılı Kanun'un 280. maddesinin birinci fıkrasının (g) bendi uyarınca duruşma açarak ve tarafları da çağırarak delillerin değerlendirilmesi sonucunda bir karar vermesi gerekirken dosya üzerinden karar vermiş; başvurucuyu mahkemeye erişim hakkının yanında, bölge adliye mahkemesi önünde sözlü yargılanma ve bununla bağlantılı diğer usul güvencelerinden mahrum bırakmıştır.

İstinaf dairesinin anılan uygulaması, temyize başvurma hakkı yönünden de önemli sonuçlar doğurmuştur. Bu kapsamda somut olayda istinaf dairesinin davanın yeniden görülmesine ve yargılama sonucunda da başvurucunun mahkûmiyetine karar vermesi durumunda, başvurucunun bu karara karşı temyiz kanun yoluna başvurması mümkünken kesin nitelikte bozma kararı vermesiyle başvurucu temyiz kanun yoluna başvuru imkânından yoksun bırakılmıştır.

Bu değerlendirmeler ışığında, istinaf kanun yolu incelemesine ilişkin kuralların istinaf dairesince yapılan yorumunun kişilerce öngörülebilecek belirlilikte olmadığı ve kanunun lafzıyla çeliştiği görülmüş, istinaf dairesinin bu kararıyla başvurucunun mahkemeye erişim hakkına kanuni dayanağı bulunmayan bir müdahalede bulunulduğu sonucuna ulaşılmıştır.

Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir.

---

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

GENEL KURUL

KARAR

ÖMER ORAL BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2023/33667)

Karar Tarihi: 9/1/2025

R.G. Tarih ve Sayı: 12/6/2025 - 32924

GENEL KURUL

KARAR

Başkan

:

Kadir ÖZKAYA

Başkanvekili

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Başkanvekili

:

Basri BAĞCI

Üyeler

:

Engin YILDIRIM

Rıdvan GÜLEÇ

Recai AKYEL

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

Yıldız SEFERİNOĞLU

Selahaddin MENTEŞ

İrfan FİDAN

Kenan YAŞAR

Muhterem İNCE

Yılmaz AKÇİL

Ömer ÇINAR

Metin KIRATLI

Raportör

:

Denizhan HOROZGİL

Başvurucu

:

Ömer ORAL

Vekilleri

:

Av. Gizem ORAL

Av. Hasan ŞİRAY

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, istinaf kanun yolu incelemesinin kanunda belirlenen usule göre yapılmaması sonucu temyiz hakkının kullanılamaması nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 2/5/2023 tarihinde yapılmıştır. Komisyon, mahkemeye erişim hakkı ile birlikte diğer haklara ilişkin şikâyetin kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir.

3. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmuştur.

4. Birinci Bölüm, başvurunun Genel Kurul tarafından incelenmesine karar vermiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

6. Başvurucu hakkında suç işlemek amacıyla örgüt kurma ve yönetme, yağma, kasten yaralama, silahla yaralamaya azmettirme ve sair suçları işlediği iddiasıyla Ünye Cumhuriyet Başsavcılığınca hazırlanan iddianamenin Ünye Ağır Ceza Mahkemesince (Mahkeme) kabul edilmesiyle kamu davası açılmıştır. Mahkemenin 2/7/2021 tarihli kararıyla başvurucunun suç işlemek amacıyla örgüt kurma ve yönetme suçu dâhil bir kısım suçtan çeşitli hapis cezaları ile mahkûmiyetine, katılan E.Ç.ye yönelik silahla kasten yaralamaya azmettirme suçu ile mağdur S.A. ve S.M.ye yönelik nitelikli yağma suçları dâhil olmak üzere çeşitli suçlardan ise beraatine karar verilmiştir.

7. Başvurucu, anılan karara karşı istinaf kanun yoluna başvurmuştur. Başvurucunun istinaf başvurusu, Samsun Bölge Adliye Mahkemesi 4. Ceza Dairesi (İstinaf Dairesi) tarafından duruşma açılmaksızın incelenmiş; hükmün kısmen bozulmasına, hükmün bir kısmı yönünden ise istinaf başvurularının esastan reddine 9/12/2021 tarihinde karar verilmiştir. İstinaf Dairesi kararında, başvurucunun katılan E.Ç.ye yönelik silahla kasten yaralamaya azmettirme suçu ile mağdur S.A. ve S.M.ye yönelik nitelikli yağma suçuna ilişkin olarak yapılan değerlendirmeler şu şekildedir:

"6-) Katılan [E.Ç.ye] yönelik kasten yaralama suçu yönünden;

Katılan [E.Ç.nin] kovuşturma aşamasındaki beyanları, hakkında mahkumiyet kararı verilen sanık [D.Ö.nün] soruşturma aşamasındaki beyanı, katılanın darp edildiği görüntülerin sanık [D.Ö.] tarafından sanık Ömer Oral'a [başvurucu] gönderilmiş olduğunun sabit olması ve kasten yaralama suçundan haklarında mahkumiyet kararı verilen sanıklar [D.Ö.] ve [S.Y.nin] sanık Ömer Oral ile dosya kapsamına yansıyan irtibatı bir arada değerlendirildiğinde; sanık Ömer Oral'ın katılan [E.Ç.ye] yönelik kasten yaralama suçuna azmettirici sıfatıyla katıldığı gözetilerek hakkında mahkumiyet kararı verilmesi gerektiği gözetilmeden, yazılı şekilde beraat kararı verilmesi,

7-) Mağdur [S.A.ya] yönelik yağma suçu yönünden;

Mağdurun olayın hemen akabinde kollukta alınan 24.05.2019 tarihli beyanında; '...Ömer Oral ile 23.05.2019 günü saat 12.30 sırlarında Ünye merkezde buluşup İnkur mahallesi ÇET Dağı kamp alanına kahverengi cip tarzı bir araçla gittik, orada bana bir bıçak gösterdi ve 'bununa senin yüzünü kazıyıp hiçbir erkeğin sana bakmamasını sağlayacağım' dedi. Daha sonra kendi telefonunu ve benim telefonumu zorla alarak Ünye'den taksi çağırıp ona verdi. Bu aracın plakasını göremedim, şoförün isminin [K.] olduğunu duydum. Telefonu verdikten sonra saat 14.30 sıralarında mesire alanından çıkarak Ömer ve şoförü [O.] ile birlikte başka bir köy evine gittik, beni bu eve zorla getirdi ve getirdikten sonra bağırmayayım diye ağzımı bantladı. Bu evde benim zorla çantamı, cüzdanımı, kimlik ve ehliyetimi, paramı, hesap tarlarımı beni itekleyerek aldı.' şeklinde beyanda bulunduğunun anlaşılması karşısında; mağdurun anılan ifadesinde zorla alındığını beyan ettiği cep telefonuna ilişkin HTS kayıtlarının suç öncesi ve sonrasını da kapsayacak şekilde celp edilerek mağdurun telefonunun zorla alındığını ileri sürdüğü tarihten sonra kullanılıp kullanılmadığı, kullanılmış ise kim tarafından kullanıldığı tespit edilip söz konusu cep telefonunun akıbeti de belirlendikten ve yararlanma kastının bulunup bulunmadığı da değerlendirildikten sonra sonucuna göre sanık Ömer Oral'ın mağdur [S.A.ya] yönelik yağma suçu yönünden hukuki durumunun değerlendirilmesi gerektiği gözetilemeden, yazılı şekilde sanık Ömer Oral hakkında beraat kararı verilmesi,

...

9-) Katılan [S.M.ye] yönelik yağma suçu yönünden; her ne kadar katılan [S.M.ye] yönelik bir malı teslime veya alınmasına karşı koymamaya mecbur kılmak amacıyla cebir veya tehdit uygulandığına ilişkin dosya kapsamında yeterli delil bulunmamakta ve bu bağlamda yağma suçunun oluşmadığı anlaşılmakta ise de; katılanın aşamalardaki beyanları, sanıkların savunmaları, tanıklar [E.A.] ve [A.M.] ile mağdurlar [A.B.] ve [N.B.] beyanları, Ünye 2. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 2017/553 Esas sayılı (bozma sonrası 2019/125 Esas) dosyası, Ünye İcra Müdürlüğü'nün 2018/2248 Esas sayılı dosyası, Beyoğlu 25. Noterliği'nin 09.01.2019 tarih ve 1349 yevmiye numaralı vekaletnamesi ile tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde; sanıklar [E.A.] ve [A.A.nın] azmettirmesi ve katılımları ile sanıklar Ömer Oral ve [Ö.G.nin], katılan [S.M.yi] Ünye 2. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 2017/553 Esas (bozma sonrası 2019/125 Esas) sayılı dosyasından feragat etmesi konusunda tehdit ettikleri, bu bağlamda sanıklar [E.A.], [A.A.], Ömer Oral ve [Ö.G.nin] ek savunma verilmek suretiyle katılan [S.M.ye] yönelik tehdit suçundan mahkumiyetlerine karar verilmesi gerektiğinin gözetilmemesi,

...

Kanuna aykırı... olduğundan, hükmün açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, dosyanın hükmü veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine,

Bozma kararları... yönünden 5271 sayılı CMK'nın 286/1-2.madde ve fıkraları uyarınca KESİN... [olmak üzere karar verildi.]"

8. Bozma kararı üzerine Mahkemece yapılan yargılama sonucunda başvurucunun katılan E.Ç.ye yönelik silahla kasten yaralamaya azmettirme suçu nedeniyle 9 ay hapis, mağdur S.A.ya yönelik nitelikli yağma suçu nedeniyle 5 yıl hapis ve S.M.ye yönelik tehdit suçu nedeniyle ise 2 yıl 4 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına karar verilmiştir.

9. Başvurucu, anılan karara karşı yeniden istinaf kanun yoluna başvurmuştur. İstinaf Dairesi, hüküm fıkralarının tekerrüre ilişkin kısımlarını düzelterek istinaf başvurusunun esastan reddine 30/3/2023 tarihinde kesin olmak üzere karar vermiştir.

10. Nihai kararı 10/4/2023 tarihinde öğrenen başvurucu 2/5/2023 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

11. Başvurucu ayrıca İstinaf Dairesinin 30/3/2023 tarihli kararına karşı temyiz başvurusunda bulunmuştur. İstinaf Dairesi 5/5/2023 tarihinde temyiz talebinin reddine karar vermiştir. Temyiz talebinin reddi kararının temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 6. Ceza Dairesi 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 286. maddesinin (2) numaralı fıkrasının (a) bendi, aynı maddenin (3) numaralı fıkrası ve 296. maddesinin (1) numaralı fıkrası gereğince temyiz talebinin reddi ile ek kararın onanmasına 27/9/2023 tarihinde karar vermiştir.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. Ulusal Hukuk

1. İlgili Mevzuat

12. 5271 sayılı Kanun’un "İstinaf" başlıklı 272. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:

"(1) İlk derece mahkemelerinden verilen hükümlere karşı istinaf yoluna başvurulabilir. Ancak, onbeş yıl ve daha fazla hapis cezalarına ilişkin hükümler, bölge adliye mahkemesince re'sen incelenir.

...

(3) Ancak;

a) (Değişik: 31/3/2011-6217/23 md.) Hapis cezasından çevrilen adlî para cezaları hariç olmak üzere, sonuç olarak belirlenen onbeşbin Türk Lirası dâhil adlî para cezasına mahkûmiyet hükümlerine,

b) Üst sınırı beşyüz günü geçmeyen adlî para cezasını gerektiren suçlardan beraat hükümlerine,

c) Kanunlarda kesin olduğu yazılı bulunan hükümlere,

Karşı istinaf yoluna başvurulamaz. (Ek cümle:14/4/2020-7242/17 md.) Bu suretle verilen hükümler tekerrüre esas olmaz."

13. 5271 sayılı Kanun’un "Bölge adliye mahkemesinde inceleme ve kovuşturma" başlıklı 280. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:

"(1) Bölge adliye mahkemesi, dosyayı ve dosyayla birlikte sunulmuş olan delilleri inceledikten sonra;

...

e) İlk derece mahkemesinin kararında 289 uncu maddenin birinci fıkrasının (g) ve (h) bentleri hariç diğer bentlerinde belirtilen bir hukuka aykırılık nedeninin bulunması hâlinde hükmün bozulmasına ve dosyanın yeniden incelenmek ve hükmolunmak üzere hükmü bozulan ilk derece mahkemesine veya kendi yargı çevresinde uygun göreceği diğer bir ilk derece mahkemesine gönderilmesine,

f) (Ek:17/10/2019-7188/27 md.) Soruşturma veya kovuşturma şartının gerçekleşmediğinin veya önödeme ve uzlaştırma usulünün uygulanmadığının anlaşılması ya da davanın ilk derece mahkemesinde görülmekte olan bir dava ile birlikte yürütülmesinin zorunlu olması hâlinde hükmün bozulmasına ve dosyanın yeniden incelenmek ve hükmolunmak üzere hükmü bozulan ilk derece mahkemesine veya kendi yargı çevresinde uygun göreceği diğer bir ilk derece mahkemesine gönderilmesine,

g) Diğer hâllerde, gerekli tedbirleri aldıktan sonra davanın yeniden görülmesine ve duruşma hazırlığı işlemlerine başlanmasına,

Karar verir.

2) (Ek: 18/6/2014-6545/77 md.) Duruşma sonunda bölge adliye mahkemesi istinaf başvurusunu esastan reddeder veya ilk derece mahkemesi hükmünü kaldırarak yeniden hüküm kurar."

14. 5271 sayılı Kanun’un "Hukuka kesin aykırılık hâlleri" başlıklı 289. maddesi şöyledir:

"(1) Temyiz dilekçesi veya beyanında gösterilmiş olmasa da aşağıda yazılı hâllerde hukuka kesin aykırılık var sayılır:

a) Mahkemenin kanuna uygun olarak teşekkül etmemiş olması.

b) Hâkimlik görevini yapmaktan kanun gereğince yasaklanmış hâkimin hükme katılması.

c) Geçerli şüphe nedeniyle hakkında ret istemi öne sürülmüş olup da bu istem kabul olunduğu hâlde hâkimin hükme katılması veya bu istemin kanuna aykırı olarak reddedilip hâkimin hükme katılması.

d) Mahkemenin kanuna aykırı olarak davaya bakmaya kendini görevli veya yetkili görmesi.

e) Cumhuriyet savcısı veya duruşmada kanunen mutlaka hazır bulunması gereken diğer kişilerin yokluğunda duruşma yapılması.

f) Duruşmalı olarak verilen hükümde açıklık kuralının ihlâl edilmesi.

g) Hükmün 230 uncu madde gereğince gerekçeyi içermemesi.

h) Hüküm için önemli olan hususlarda mahkeme kararı ile savunma hakkının sınırlandırılmış olması.

i) Hükmün hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delile dayanması."

15. 5271 sayılı Kanun’un "Direnme yasağı" başlıklı 284. maddesi şöyledir:

"(1) Bölge adliye mahkemesi karar ve hükümlerine karşı direnilemez; bunlara karşı herhangi bir kanun yoluna gidilemez.

(2) İtiraz ve temyize ilişkin hükümler saklıdır."

16. 5271 sayılı Kanun’un "Temyiz" başlıklı 286. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:

"(1) Bölge adliye mahkemesi ceza dairelerinin bozma dışında kalan hükümleri temyiz edilebilir.

(2) Ancak;

a) İlk derece mahkemelerinden verilen beş yıl veya daha az hapis cezaları ile miktarı ne olursa olsun adlî para cezalarına karşı istinaf başvurusunun esastan reddine dair bölge adliye mahkemesi kararları,

...

d) (Anayasa Mahkemesinin 27/12/2018 tarihli ve E.:2018/71 K.:2018/118 sayılı Kararı ile İptal; Yeniden Düzenleme:20/2/2019-7165/7 md.) İlk defa bölge adliye mahkemesince verilen ve 272 nci maddenin üçüncü fıkrası kapsamı dışında kalan mahkûmiyet kararları hariç olmak üzere, ilk derece mahkemelerinin görevine giren ve kanunda üst sınırı iki yıla kadar (iki yıl dâhil) hapis cezasını gerektiren suçlar ve bunlara bağlı adlî para cezalarına ilişkin her türlü bölge adliye mahkemesi kararları,

...

Temyiz edilemez."

17. 5271 sayılı Kanun’un "Temyiz isteminin kabule değer sayılmamasından dolayı hükmü veren mahkemece reddi" başlıklı 296. maddesi şöyledir:

"(1) Temyiz istemi, kanunî sürenin geçmesinden sonra yapılmış veya temyiz edilemeyecek bir hüküm temyiz edilmiş veya temyiz edenin buna hakkı yoksa, hükmü temyiz olunan bölge adliye veya ilk derece mahkemesi bir karar ile temyiz istemini reddeder.

(2) Temyiz eden, ret kararının kendisine tebliğinden itibaren iki hafta içinde Yargıtaydan bu hususta bir karar vermesini isteyebilir. Bu takdirde dosya Yargıtaya gönderilir. Ancak, bu nedenden dolayı hükmün infazı ertelenemez."

18. 5271 sayılı Kanun’un "Temyiz isteminin reddi" başlıklı 298. maddesi şöyledir:

"(1) Yargıtay, süresi içinde temyiz başvurusunda bulunulmadığını, hükmün temyiz edilemez olduğunu, temyiz edenin buna hakkı olmadığını ya da temyiz dilekçesinin temyiz sebeplerini içermediğini saptarsa, temyiz istemini reddeder."

2. İlgili Yargıtay Kararları

19. Yargıtay 14. Ceza Dairesinin 4/3/2021 tarihli ve E.2018/6371, K.2021/1851 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"He ne kadar ilk derece mahkemesinin mağdure [R.N.ye] yönelik müsnet suçtan dolayı sanık hakkında tayin ettiği 3 yıl 1 ay 15 gün hapis cezasının miktarı itibarıyla temyize tabi olmadığı şeklinde tebliğnamede görüş bulunmakta ise de, adı geçen mağdureyle ilgili sanık hakkında verilen 07.03.2017 tarihli beraat kararının istinaf incelemesini yapan Bölge Adliye Mahkemesince üzerine beraat hükmünün hukuka aykırı olarak mahkumiyet kararı verilmesi gerektiğinden bahisle bozulmasından sonra anılan karara direnme yetkisi bulunmayan ve kanunen uyma zorunluluğu bulunan ilk derece mahkemesince verilen mahkumiyet hükmünün aslında Bölge Adliye Mahkemesince verilmiş bir karar olarak kabulünde zorunluluk bulunduğu, esas olarak Bölge Adliye Mahkemesince beraat hükmünün mahkumiyet veya mahkumiyet hükmünün beraat olması gerektiği yönünde bozma kararı verilemeyeceği, bu tür kararların istinaf başvurusu üzerine Bölge Adliye Mahkemesince verilmesi gereken kararlardan olduğu, bu şekilde verilen kararların ilk derece mahkemesi kararı niteliğinde bulunduğunun kabulü halinde esasen tarafların var olan temyiz haklarının ellerinden alınmış olacağının anlaşılması karşısında, mahkemece bozmaya uyularak yapılan yargılama neticesinde kurulan yeni mahkumiyet hükmünün temyizi kabil olduğu kabul edilerek gereği görüşüldü..."

20. Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 22/6/2023 tarihli ve E.2023/2981, K.2023/4580 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"Sanıklar [Y.] ve [S.] haklarında çocuğun kaçırılması ve alıkonulması suçundan verilen 21.12.2020 tarihli beraat kararlarının istinaf incelemesini yapan Bölge Adliye Mahkemesince sanıklar haklarında kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan değerlendirme yapılması gerektiğinden bahisle bozulmasından sonra anılan karara direnme yetkisi bulunmayan ve kanunen uyma zorunluluğu bulunan İlk Derece Mahkemesince verilen mahkumiyet hükümlerinin aslında Bölge Adliye Mahkemesince verilmiş bir karar olarak kabulünde zorunluluk bulunduğu, esas olarak Bölge Adliye Mahkemesince beraat hükmünün mahkumiyet veya mahkumiyet hükmünün beraat olması gerektiği yönünde bozma kararı verilemeyeceği, bu tür kararların istinaf başvurusu üzerine Bölge Adliye Mahkemesince verilmesi gereken kararlardan olduğu, bu şekilde verilen kararların İlk Derece Mahkemesi kararı niteliğinde bulunduğunun kabulü halinde esasen tarafların var olan temyiz haklarının ellerinden alınmış olacağının anlaşılması karşısında, mahkemece bozmaya uyularak yapılan yargılama neticesinde kurulan yeni mahkumiyet hükümlerinin de temyizi kabil olduğu belirlenmiştir."

21. Yargıtay 5. Ceza Dairesinin 18/4/2024 tarihli ve E.2022/5322, K.2024/4330 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"İnegöl 5. Asliye Ceza Mahkemesince sanık hakkında icrai davranışla görevi kötüye kullanma suçundan verilen 21.09.2018 tarihli beraat kararının, Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 8. Ceza Dairesince bozularak ilk derece mahkemesine gönderilmesinden sonra anılan karara direnme yetkisi olmayıp, kanunen uyma zorunluluğu bulunan mahkemece bozma kararı doğrultusunda sanığın icrai davranışla görevi kötüye kullanma suçundan 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun (5237 sayılı Kanun) 257/1, 62, 50 ve 52. maddeleri uyarınca 3.000 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına ilişkin 17.11.2021 tarihli ve 2020/292 Esas, 2021/718 sayılı Kararın verildiği, somut olayda hükmün gerekçe içermemesi ve hüküm için önemli olan hususlarda mahkeme kararı ile savunma hakkının sınırlandırılmış olması hallerinden birinin bulunmamasına ve Bölge Adliye Mahkemesince 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun (5271 sayılı Kanun) 280/1-(e-f) maddelerinde düzenlenen durumların söz konusu olmamasına rağmen kararın hukuka aykırı olarak bozulup ilk derece mahkemesine gönderildiği, bu kararın 5271 sayılı Kanun'un 280/1. maddesine göre Bölge Adliye Mahkemesince verilmesi gereken karar olarak kabulünde zorunluluk bulunduğu, bu şekilde verilen hükmün ilk derece mahkemesi kararı niteliğinde bulunduğunun kabulü halinde tarafların var olan temyiz haklarının ellerinden alınmış olacağı, bu itibarla mahkemece bozmaya uyularak yapılan yargılama sonucunda kurulan yeni hükmün 5271 sayılı Kanun'un 286/1. maddesi uyarınca temyizen incelenmesinin Anayasa'nın 36 ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddelerinde düzenlenen hak arama özgürlüğünün doğal bir sonucu olduğu tespit edilmekle..."

22. Yargıtay 6. Ceza Dairesinin 3/7/2024 tarihli ve E.2024/2388, K.2024/8319 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"... Her ne kadar ilk derece mahkemesinin katılana yönelik müsnet suçtan dolayı sanık hakkında tayin ettigi 3 yıl 10 ay 20 günlük hapis cezasının miktarı itibarıyla temyize tabi olmadığı görülmekte ise de, sanık hakkında verilen beraat kararının istinaf incelemesini yapan Bölge Adliye Mahkemesince beraat hükmünün hukuka aykırı olarak mahkûmiyet kararı verilmesi gerektiğinden bahisle bozulmasından sonra anılan karara direnme yetkisi bulunmayan ve kanunen uyma zorunluluğu bulunan ilk derece mahkemesince verilen mahkûmiyet hükmünün aslında Bölge Adliye Mahkemesince verilmiş bir karar olarak kabulünde zorunluluk bulunduğu, esas olarak Bölge Adliye Mahkemesince beraat hükmünün mahkûmiyet veya mahkûmiyet hükmünün beraat olması gerektiği yönünde bozma kararı verilemeyeceği, bu tür kararların istinaf basvurusu üzerine Bölge Adliye Mahkemesince verilmesi gereken kararlardan olduğu, bu şekilde verilen kararların ilk derece mahkemesi kararı niteliğinde bulunduğunun kabulü halinde esasen tarafların var olan temyiz haklarının ellerinden alınmış olacağının anlaşılması karşısında, mahkemece bozmaya uyularak yapılan yargılama neticesinde kurulan yeni mahkumiyet hükmünün temyizi kabil olduğu kabul edilip daire kararı kaldırılarak yeniden yapılan incelemede..."

23. Yargıtay 11. Ceza Dairesinin 11/3/2024 tarihli ve E.2023/6519, K.2024/3057 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"5271 sayılı Kanun’un 280 inci maddesinin birinci fıkrasının (e) ve (f) bentlerinde Bölge Adliye Mahkemelerinin duruşma açmaksızın hükmün bozulmasına karar verebileceği hallerin sınırlı olarak sayıldığı, dosya içeriğine göre, sanık hakkında İlk derece mahkemesi tarafından verilen kararın istinaf edilmesi üzerine inceleme yapan İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 7. Ceza Dairesince 5271 sayılı Kanun'un 280 ve 289 uncu maddeleri gereğince duruşma açılmaksızın hukuki süreçte belirtilen nedenle bozulmasına karar verildiği, fakat anılan fıkranın (e) ve (f) bentlerinde İlk derece mahkemesi kararlarının hangi hallerde bozulabileceğinin açık ve tahdidi şekilde belirtildiği, verilen bu bozma kararının aynı Kanun’un 280 inci maddesinin birinci fıkrasının (e) ve (f) bentlerinde sınırlı olarak sayılan bozma nedenleri arasında gösterilmediği, Bölge Adliye Mahkemesi Ceza Dairesi tarafından duruşma açarak karar vermek yerine sınırlı olarak sayılan bozma nedenleri göz ardı edilerek dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde hukuka aykırı şekilde 04.12.2019 tarihli bozma kararı verildiği ve anılan karara karşı direnme yetkisi bulunmayan İlk Derece Mahkemesince bozmaya uyularak yeniden hüküm kurulduğu, bu kararın yeniden istinaf edilmesi üzerine İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 7. Ceza Dairesince sanık hakkında esastan ret kararı verilmesi nedeniyle hükmün temyize tabi olduğu belirlenerek yapılan incelemede;

Somut olayda; İlk Derece Mahkemesinin 12.12.2018 tarihli ilk kararı üzerine Bölge Adliye Mahkemesi tarafından 5271 sayılı Kanun’un 280 inci maddesinin birinci fıkrasının (g) bendi uyarınca duruşma açılarak ve taraflar da çağırılarak delillerin değerlendirilmesi sonucunda anılan Kanun maddesinin ikinci fıkrasına göre hüküm kurulması gerektiği gözetilmeden, hukuka aykırı şekilde duruşma açılmaksızın dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda bozma kararı verilerek ve bu şekilde yargılamaya devam edilerek 14.09.2022 tarihli inceleme konusu esastan ret kararlarının verilmesi hukuka aykırı bulunmuştur."

24. Yargıtay 2. Ceza Dairesinin 24/4/2023 tarihli ve E.2022/12734, K.2023/2067 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"...verilen beraat hükümlerine yönelik yapılan istinaf incelemesi neticesinde, Adana Bölge Adliye Mahkemesi 7. Ceza Dairesinin, 20.05.2021 tarihli ve 2020/1665 Esas, 2021/1115 Karar sayılı kararı ile delil değerlendirilmesinde bulunularak, duruşma açılmaksızın beraat hükümlerinin bozulmasına karar verildiği, ancak verilen bu bozma kararının aynı Kanun’un 280/1-e maddesinde sınırlı olarak sayılan bozma nedenleri arasında gösterilmediği, Bölge Adliye Mahkemesi Ceza Dairesinin duruşma açarak karar vermek yerine dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde bozma kararı vermesinin ve anılan karara yönelik direnme yetkisi bulunmayan İlk Derece Mahkemesince yeniden hüküm kurulmasının yasal dayanağı bulunmadığı, Mersin 2. Çocuk Mahkemesinin, 06.09.2021 tarihli ve 2021/269 Esas, 2021/354 Karar sayılı kararı ile bu karara yönelik istinaf incelemesi yapan Adana Bölge Adliye Mahkemesi 7. Ceza Dairesinin, 27.10.2021 tarihli ve 2021/2207 Esas, 2021/1967 Karar sayılı kararının hukukî değerden yoksun ve yok hükmünde olduğu, bu durumda temyizen incelenen kararın, Adana Bölge Adliye Mahkemesi 7. Ceza Dairesinin, 20.05.2021 tarihli ve 2020/1665 Esas, 2021/1115 Karar sayılı bozma kararı olması gerektiği belirlenerek buna göre yapılan incelemede;

5271 sayılı Kanun’un 280/1-g maddesi uyarınca duruşma açılarak ve taraflar da çağrılarak delillerin değerlendirilmesi sonucunda anılan Kanun maddesinin 2. fıkrasına göre yeniden hüküm kurulması gerektiği gözetilmeden, duruşma açılmaksızın dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda, suça sürüklenen çocuğun üzerine atılı konut dokunulmazlığının ihlâli ve hırsızlık suçlarını işlediği sabit olmasına karşın delillerin takdirinde yanılgıya düşülerek beraat kararı verilmesi gerekçesi ile hükümlerin bozulmasına karar verilmesi hukuka aykırı bulunmuştur."

25. Yargıtay 2. Ceza Dairesinin 20/2/2024 tarihli ve E.2023/29761, K.2024/2708 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"...mahkûmiyet hükmüne yönelik istinaf istemi üzerine yapılan inceleme neticesinde, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 6. Ceza Dairesinin, 05.06.2023 tarihli ve 2023/2010 Esas, 2023/1984 Karar sayılı kararı ile, mahkûmiyet hükmüne esas alınan tutanakların isimleri ve tarihleri açıkça belirtilmek suretiyle okunmadan 'dosyadaki bilgi ve belgeler okundu' biçimindeki duruşma zaptına geçmiş soyut ifadelerin yeterli olmadığı gerekçeleri ile hükmün bozulmasına karar verildiği, ancak verilen bu bozma kararında belirtilen hukuka aykırılıkların 5271 sayılı Kanun'un 280/1-(e) maddesinde sınırlı olarak sayılan bozma nedenleri arasında gösterilmediği, zira her ne kadar aynı Kanun'un 289/1-i maddesinde belirtilen 'hükmün hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delile dayanması' kesin hukuka aykırılık halinin mevcut olduğundan bahisle istinaf merciince bozma kararı verilmiş ise de, bozma nedeni olarak gösterilen ve yukarıda sayılan hukuka aykırılıkların hiç birisinin bu bent kapsamına girmediği, kaldı ki bölge adliye mahkemesinin kararında gerekçe olarak gösterilen Yargıtay Ceza Genel Kurulunun, 28.06.2011 tarihli ve 2011/1-130 Esas, 2011/149 Karar sayılı kararında da hükme esas alınan delillerin duruşmada okunmamasının sanığın savunma hakkının ihlâl edilmesi niteliğinde olduğunun belirtildiği, nitekim hükme esas alınan delillerin duruşmada açıkça okunmamasının delilleri hukuka aykırı yöntemlerle elde edilmiş delil haline getirmeyeceği, esasen sanığın savunma hakkının kısıtlanmasına yönelik olan bozma nedeninin 5271 sayılı Kanun'un 289/1-(i) maddesi kapsamında değil, 289/1-(h) maddesi kapsamında değerlendirilmesi gerektiği, buna göre Bölge Adliye Mahkemesi Ceza Dairesince davanın yeniden görülmesine karar verilerek yapılacak duruşma sonucunda hukuka aykırılığın giderilmesi yerine, dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde bozma kararı verilmesinin ve anılan karara yönelik direnme yetkisi bulunmayan İlk Derece Mahkemesince yeniden hüküm kurulmasının yasal dayanağının bulunmadığı gözetilerek; İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 6. Ceza Dairesinin, 05.06.2023 tarihli ve 2023/2010 Esas, 2023/1984 Karar sayılı kararı ile bozma üzerine İstanbul Anadolu 63. Asliye Ceza Mahkemesinin, 05.09.2023 tarihli ve 2023/954 Esas, 2023/1236 Karar sayılı kararının hukukî değerden yoksun ve yok hükmünde olduğu belirlenerek yapılan incelemede;

I-Sanık hakkında konut dokunulmazlığının ihlâli ve mala zarar verme suçlarından kurulan hükme yönelik temyiz istemlerinin incelenmesinde;

Yukarıda izah edilen 'Bölge Adliye Mahkemesi Ceza Dairesince davanın yeniden görülmesine karar verilerek yapılacak duruşma sonucunda hukuka aykırılığın giderilmesi yerine dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde bozma kararı verilmesi' şeklindeki hukuka aykırılığa ilişkin olarak... Bölge Adliye Mahkemesi Cumhuriyet Başsavcılığınca 5271 sayılı Kanun’un 308/A maddesi gereği olağanüstü yasa yollarından itiraz yoluna başvurulabileceği değerlendirilmekle;

Hükmolunan cezaların miktar ve türü gözetildiğinde, 5271 sayılı Kanun'un 286/2-a maddesi uyarınca, ilk derece mahkemelerinden verilen beş yıl veya daha az hapis cezaları ile miktarı ne olursa olsun adli para cezalarına ilişkin istinaf başvurusunun esastan reddine dair bölge adliye mahkemesi kararlarının temyizi mümkün olmadığından, sanık ve müdafiinin temyiz istemlerinin 5271 sayılı CMK'nın 298. maddesi uyarınca istem gibi REDDİNE... [karar verildi.]"

B. Uluslararası Hukuk

26. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:

“Herkes ... cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan,... bir mahkeme tarafından davasının... görülmesini istemek hakkına sahiptir...”

27. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının açık bir biçimde mahkeme veya yargı merciine erişim hakkından söz etmese de -maddede kullanılan terimler bir bütün olarak bağlamıyla birlikte dikkate alındığında- mahkemeye erişim hakkını da güvence altına aldığı sonucuna ulaşıldığını belirtmiştir (Golder/Birleşik Krallık, B. No: 4451/70, 21/2/1975, §§ 28-36). AİHM'e göre mahkemeye erişim hakkı Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasında mündemiçtir. Bu çıkarsama, Sözleşmeci devletlere yeni yükümlülük yükleyen genişletici bir yorum olmayıp 6. maddenin (1) numaralı fıkrasının birinci cümlesinin lafzının Sözleşme'nin amaç ve hedefleri ile hukukun genel prensiplerinin gözetilerek birlikte okunmasına dayanmaktadır (Golder/Birleşik Krallık, § 36).

28. AİHM; adil yargılanmanın bir unsurunu teşkil eden mahkemeye erişim hakkının mutlak olmadığını, doğası gereği devletin düzenleme yapmasını gerektiren bu hakkın belli ölçüde sınırlanabileceğini kabul etmektedir. Ancak AİHM, bu sınırlamaların kişinin mahkemeye erişimini, hakkın özünü zedeleyecek şekilde ve genişlikte kısıtlamaması, zayıflatmaması gerektiğini ifade etmektedir (Sefer Yılmaz ve Meryem Yılmaz/Türkiye, B. No: 611/12, 17/11/2015, § 59; Eşim/Türkiye, B. No: 59601/09, 17/9/2013, § 19; Edificaciones March Gallego S.A./İspanya, B. No: 28028/95, 19/2/1998, § 34).

29. AİHM, iç hukuk hükümlerinin veya bunların uygulanmasının ilgililerin ulaşılabilir başvuru yollarına müracaatlarını engelleyecek mahiyette olmaması gerektiğini değerlendirmektedir. AİHM, bu bağlamda her bir olayın somut başvuru yolunun özellikleri ışığında ve Sözleşme'nin 6. maddesinin birinci fıkrasının amaç ve hedefleri çerçevesinde değerlendirilmesi gerektiğinin altını çizmektedir (Eşim/Türkiye, § 20).

30. Mahkemeye erişim hakkı sadece ilk derece mahkemesine dava açma hakkını değil eğer iç hukukta itiraz, istinaf veya temyiz gibi kanun yollarına başvurma imkânı tanınmış ise üst mahkemelere başvurma hakkını da içerir (Bayar ve Gürbüz/Türkiye, B. No: 37569/06, 27/11/2012, § 42). Mahkemeye erişim hakkı somut ve etkili olmalıdır. Erişim hakkının etkili olabilmesi için bireyin, haklarına müdahale eden bir işleme itiraz etmek üzere açık ve somut bir fırsata sahip olması gerekir (benzer yöndeki karar için bkz. Bellet/Fransa, B. No: 23805/94, 4/12/1995, § 38).

31. AİHM'e göre temyiz için öngörülen usul ve süre sınırlarına ilişkin kurallar, adaletin iyi yönetimini ve bilhassa hukuki belirlilik ilkesine riayet edilmesini sağlamayı hedefler. Bu kuralların uygulanması beklenir. Ancak söz konusu kurallar veya bu kuralların uygulanması, davacıların mevcut bir başvuru yolundan faydalanmasına engel teşkil etmemelidir. Ayrıca Sözleşme'nin 6. maddesi istinaf veya temyiz mahkemeleri bakımından uygulanırken ilgili yargılama sürecinin özel koşullarına bağlı kalınmalı ve ulusal yasal düzende yapılan yargılamaların bütünlüğü ile temyiz mahkemesinin bu yargılamalardaki rolü dikkate alınmalıdır. Usulen temyize ilişkin kabul edilebilirlik koşulları, sıradan bir temyize kıyasla daha katı olabilir (Osu/İtalya, B. No: 36534/97, 11/7/2002, §§ 32, 33).

V. İNCELEME VE GEREKÇE

32. Anayasa Mahkemesinin 9/1/2025 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

33. Başvurucu; katılana yönelik eylemi nedeniyle Mahkemenin hakkında beraat kararı verdiğini, İstinaf Dairesinin ise mahkûmiyet kararı verilmesi gerektiğinden bahisle kesin nitelikte bozma kararı verdiğini ancak İstinaf Dairesinin bu yönde bozma kararı verme yetkisinin bulunmadığını belirtmiştir. Başvurucu ayrıca mahkûmiyet kararının İstinaf Dairesince ve temyiz kanun yolu açık olmak üzere verilmesi gerekirken bozma kararı verildiği için Mahkemenin bu karara direnme yetkisinin bulunmaması sebebiyle temyiz hakkının elinden alındığını ifade ederek mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

34. Bakanlık görüşünde, çeşitli Anayasa Mahkemesi kararlarına değinilmiş ve yapılacak incelemede Anayasa ve mevzuat hükümleri doğrultusunda somut olayın kendine özgü koşullarının gözönüne alınması gerektiği belirtilmiştir.

35. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında genel olarak bireysel başvuru formundaki iddialarını tekrar etmiştir.

B. Değerlendirme

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

36. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

a. Hakkın Kapsamı ve Müdahalenin Varlığı

37. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddiada bulunma ve savunma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla mahkemeye erişim hakkı, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğünün bir unsurudur. Diğer yandan Anayasa'nın 36. maddesine "...ile adil yargılanma" ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılanma hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Sözleşme'yi yorumlayan AİHM, Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının mahkemeye erişim hakkını içerdiğini belirtmektedir (Özbakım Özel Sağlık Hiz. İnş. Tur. San. ve Tic. Ltd. Şti., B. No: 2014/13156, 20/4/2017, § 34).

38. Mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına gelmektedir (Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 52).

39. Mahkeme kararlarının hukuka uygun olup olmadığına yönelik uyuşmazlığın çözümlenmesi için bir yargı makamı önüne taşınması kanun yoluna başvurma olarak nitelendirilmektedir (Hasan İşten, B. No: 2015/1950, 22/2/2018, § 37). Mahkemeye erişim hakkı, suç isnadına ilişkin uyuşmazlıklarda da uygulanabilen bir haktır. Buna göre mahkemeye erişim hakkı; hakkında suç isnadı bulunan bir kimsenin bu isnatla ilgili olarak bir mahkeme tarafından bu isnadın yerinde olduğu ya da olmadığı yönünde bir karar verilmesini isteme, -başvurma imkânı tanınmış ise- itiraz, istinaf veya temyiz gibi kanun yollarına başvurma hakkını da kapsar (bazı değişikliklerle birlikte bkz. Hasan İşten, § 36; Ali Atlı, B. No: 2013/500, 20/3/2014, § 49).

40. Somut olayda başvurucunun İstinaf Dairesinin kararına karşı temyiz kanun yoluna başvuramaması nedeniyle mahkemeye erişim hakkına yönelik bir müdahalede bulunulduğu görülmüştür.

b. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı

41. Anayasa'nın 13. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

“Temel hak ve hürriyetler, ... yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ... ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”

42. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşulları yerine getirmediği müddetçe Anayasa’nın 36. maddesinin ihlalini teşkil edecektir. Bu nedenle öncelikle başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yapılan müdahalenin kanuni dayanağı olup olmadığının incelenmesi gerekir.

i. Kanunilik Ölçütüne İlişkin Genel İlkeler

43. Anayasa'nın temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılması rejimini düzenleyen 13. maddesinde hak ve özgürlüklerin ancak kanunla sınırlanabileceği temel bir ilke olarak benimsenmiştir (kanunilik şartına başka bağlamlarda dikkat çeken kararlar için bkz. Sevim Akat Eşki, B. No: 2013/2187, 19/12/2013, § 36; Tuğba Arslan [GK], B. No: 2014/256, 25/6/2014, § 82; Hayriye Özdemir, B. No: 2013/3434, 25/6/2015, §§ 56-61; Halk Radyo ve Televizyon Yayıncılık A.Ş. [GK], B. No: 2014/19270, 11/7/2019, § 35; Hamit Yakut [GK], B. No: 2014/6548, 10/6/2021, § 76; Atilla Yazar ve diğerleri [GK], B. No: 2016/1635, 5/7/2022, § 100).

44. Hak ve özgürlüklerin, bunlara yapılacak müdahalelerin ve sınırlandırmaların kanunla düzenlenmesi bu haklara ve özgürlüklere keyfî müdahaleyi engelleyen, hukuk güvenliğini sağlayan demokratik hukuk devletinin en önemli unsurlarından biridir (Tahsin Erdoğan, B. No: 2012/1246, 6/2/2014, § 60).

45. Müdahalenin kanuna dayalı olması öncelikle şeklî manada bir kanunun varlığını zorunlu kılar. Şeklî manada kanun, Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) tarafından Anayasa'da belirtilen usule uygun olarak kanun adı altında çıkarılan düzenleyici yasama işlemidir. Hak ve özgürlüklere müdahale edilmesi ancak yasama organınca kanun adı altında çıkarılan düzenleyici işlemlerde müdahaleye imkân tanıyan bir hükmün bulunması şartına bağlıdır. TBMM tarafından çıkarılan şeklî anlamda bir kanun hükmünün bulunmaması hakka yapılan müdahaleyi anayasal temelden yoksun bırakır (Ali Hıdır Akyol ve diğerleri [GK], B. No: 2015/17510, 18/10/2017, § 56; Tuğba Arslan, § 96; Fikriye Aytin ve diğerleri, B. No: 2013/6154, 11/12/2014, § 34).

46. Kanunun varlığı kadar kanun metninin ve uygulamasının da bireylerin davranışlarının sonucunu öngörebileceği ölçüde hukuki belirlilik taşıması gerekir. Bir diğer ifadeyle kanunun niteliği de kanunilik koşulunun sağlanıp sağlanmadığının tespitinde önemlidir (Necmiye Çiftçi ve diğerleri, B. No: 2013/1301, 30/12/2014, § 55). Müdahalenin kanuna dayalı olması, iç hukukta müdahaleye ilişkin yeterince ulaşılabilir ve öngörülebilir kuralların bulunmasını gerektirmektedir (Türkiye İş Bankası A.Ş. [GK], B. No: 2014/6192, 12/11/2014, § 44).

47. Mahkemelerin yorumlarının ve uygulamalarının kanunun açık lafzıyla çeliştiği veya kanun metni dikkate alındığında bireyler tarafından öngörülmesinin mümkün olmadığı sonucuna ulaşıldığı hâllerde yapılan müdahalenin kanuni dayanağının bulunmadığı kanaatine varılması mümkündür (bazı farklılıklarla birlikte bkz. Ziya Özden, B. No: 2016/67737, 19/11/2019, § 59; Ramazan Atay, B. No: 2017/26048, 29/1/2020, § 29; Wısam Sulaıman Dawood Eaqadah [GK], B. No: 2021/2831, 15/2/2023, § 81). Dolayısıyla kanunilik ölçütü açısından Anayasa Mahkemesince yapılması gereken, incelemeye konu kuralların yargı organlarınca yapılan yorumlarının, kişilerce öngörülebilecek belirlilikte olup olmadığının veya kanunun açık lafzıyla çelişip çelişmediğinin tespit edilmesidir (bazı eklemelerle birlikte bkz. Mehmet Demircioğlu [GK], B. No: 2020/35797, 14/9/2023, § 33).

ii. İlkelerin Olaya Uygulanması

48. Somut olayda Mahkemece, başvurucunun katılan E.Ç. ile mağdurlar S.A. ve S.M.ye yönelik üzerine atılı olan suçlar nedeniyle beraatine karar verilmiştir. İstinaf Dairesi ise dosya üzerinden yaptığı inceleme sonucunda; katılan E.Ç.ye yönelik silahla kasten yaralamaya azmettirme ve mağdur S.M.ye yönelik tehdit suçları nedeniyle başvurucu hakkında mahkûmiyet kararı verilmesi gerektiği, mağdur S.A.ya yönelik nitelikli yağma suçu yönünden ise çeşitli araştırmalar yaparak başvurucunun hukuki durumunun yeniden değerlendirilmesi gerektiği gerekçeleriyle beraat hükümlerinin bozulmasına kesin olarak karar vermiştir. Bozma kararı üzerine Mahkemece yapılan yargılama sonucunda başvurucunun katılan ve mağdurlara karşı üzerine atılı olan suçlardan mahkûmiyetine karar verilmiş, hüküm istinaf incelemesi sonucu kesinleşmiştir (bkz. §§ 6-9). Bilahare istinaf kararı temyiz edilmiş; temyiz talebi öncelikle İstinaf Dairesi, daha sonra Yargıtay tarafından reddedilmiştir.

49. 5271 sayılı Kanun'un 280. maddesinin birinci fıkrasında, bölge adliye mahkemesi ceza dairelerinin istinaf incelemesine konu edilen dosyayı inceledikten sonra verebileceği kararlar "istinaf başvurusunun esastan reddine", "düzeltilerek istinaf başvurusunun esastan reddine", "hükmün bozulmasına" ve "davanın yeniden görülmesine" olarak sayılmıştır. Anılan düzenlemelerde davanın yeniden görülmesi kararı, diğer kararlardan birinin verilmediği hâllerde verilebilecek bir karar türü olarak düzenlenmiş; davanın yeniden görülmesi kararını veren bölge adliye mahkemesi ceza dairesinin duruşma sonunda ya istinaf başvurusunu esastan reddedeceği ya da ilk derece mahkemesi hükmünü kaldırarak yeniden hüküm kuracağı belirtilmiştir (bkz. § 13). Davanın yeniden görülmesi üzerine verilebilecek bu kararlara 5271 sayılı Kanun'un 286. maddesi gereğince -kural olarak- temyiz kanun yoluna başvurulabilecektir.

50. Nitekim Anayasa Mahkemesi, somut norm denetimi yoluyla verdiği 27/12/2018 tarihli ve E.2018/71, K.2018/118 sayılı kararında, ilk derece mahkemelerinin mahkûmiyet kararı üzerine istinaf mahkemesince verilen esastan ret kararları yanında ilk derece mahkemelerince verilen beraat kararı üzerine istinaf mahkemesince ilk defa verilen mahkûmiyet kararlarını da temyiz kanun yolu kapsamı dışında bırakan kuralın Anayasa’nın 36. maddesine aykırı olduğuna ve iptaline karar vermiştir. Anılan iptal kararı üzerine yeniden düzenlenen 5271 sayılı Kanun'un 286. maddesinin (2) numaralı fıkrasının (d) bendi gereğince, ilk defa bölge adliye mahkemesince verilen ve 272. maddenin (3) numaralı fıkrası kapsamı dışında kalan mahkûmiyet kararlarına karşı temyiz kanun yolu açılmıştır (bkz. § 16).

51. İstinaf mahkemelerinin hükmün bozulmasına karar verebileceği hâller ise 5271 sayılı Kanun'un 280. maddesinin birinci fıkrasının (e) ve (f) bentlerinde sınırlı olarak sayılmıştır (bkz. § 13). Buna göre istinaf mahkemeleri iki durumda hükmün bozulması kararı verilebilecektir. Bunlardan ilki, ilk derece mahkemesinin kararında 5271 sayılı Kanun'un 289. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (g) ve (h) bentleri hariç diğer bentlerinde belirtilen bir hukuka aykırılık nedeninin bulunması, diğeri ise soruşturma veya kovuşturma şartının gerçekleşmediğinin veya ön ödeme ve uzlaştırma usulünün uygulanmadığının anlaşılması ya da davanın ilk derece mahkemesinde görülmekte olan bir dava ile birlikte yürütülmesinin zorunlu olması durumudur.

52. Hükmün bozulmasına karar verilen bu hâllerde bölge adliye mahkemesi ceza dairesi, dosyanın yeniden incelenmek ve hükmolunmak üzere hükmü bozulan ilk derece mahkemesine veya kendi yargı çevresinde uygun göreceği diğer bir ilk derece mahkemesine gönderilmesine karar verecektir. Bu karara karşı ilk derece mahkemesinin direnme kararı verme yetkisi bulunmadığı gibi taraflarca temyiz kanun yoluna başvurulması da mümkün değildir (bkz. § 15). Kanunda yer verilen durumlar gözetildiğinde bölge adliye mahkemesinin bozma kararı verebileceği ve ilk derece mahkemesinin bu bozma kararıyla bağlı olacağı sınırlı hâllerin davanın esasına ilişkin hususlar olmayıp yargılamaya ilişkin usul kurallarının ağır ve açık ihlallerinden ibaret olduğu görülmektedir (bozma kararı verilebilecek hâllere ilişkin olarak kuralın bu anlam ve kapsamı gözetilerek direnme yasağı öngören 5271 sayılı Kanun’un 284. maddesinin (1) numaralı fıkrasının demokratik toplum düzeninin gerekleri ile çelişen bir yönünün bulunmadığı hakkında bkz. AYM, E.2017/48, K.2017/129, 26/07/2017, § 49).

53. Somut olayda İstinaf Dairesince bozma kararı verildiğinden öncelikle yukarıda anılan bozma kararı verilebilecek hâllerden birinin mevcut olup olmadığı değerlendirilmelidir. İstinaf Dairesi kararının gerekçesine bakıldığında ilk olarak 5271 sayılı Kanun'un 289. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (g) ve (h) bentleri dışında bir kesin hukuka aykırılık nedeniyle bozma kararı verilmediği açıktır. Bunun yanında İstinaf Dairesi, soruşturma veya kovuşturma şartının gerçekleşmediğinin veya ön ödeme ve uzlaştırma usulünün uygulanmadığının anlaşılması ya da davanın ilk derece mahkemesinde görülmekte olan bir dava ile birlikte yürütülmesinin zorunlu olması nedenlerine de dayanmamıştır. Buna karşılık İstinaf Dairesi, dosya üzerinden yaptığı incelemeyle dosyadaki delil durumunu değerlendirmiş ve başvurucu hakkında mahkûmiyet kararı verilmesi ya da Mahkemece çeşitli araştırmalar yapılması gerektiğinden bahisle -bozma kararı verilebilecek hâller dışında bir nedenle- beraat hükümlerinin bozulmasına karar vermiştir (bkz. § 7). Bu nedenle anılan kararın istinaf başvurusu üzerine bizzat bölge adliye mahkemesince verilmesi gereken kararlardan olduğu anlaşılmıştır. Nitekim Yargıtayın bazı kararlarında da bu hususa vurgu yapılmıştır (bkz. §§ 19-25).

54. İstinaf Dairesinin 5271 sayılı Kanun'da sınırlı olarak sayılı hâller dışında bir nedenle bozma kararı vermesi başvurucu yönünden önemli sonuçlar doğurmaktadır. Nitekim İstinaf Dairesi, 5271 sayılı Kanun'un 280. maddesinin birinci fıkrasının (g) bendi uyarınca duruşma açarak ve tarafları da çağırarak delillerin değerlendirilmesi sonucunda bir karar vermesi gerekirken dosya üzerinden karar vermiş; başvurucuyu mahkemeye erişim hakkının yanında bölge adliye mahkemesi önünde sözlü yargılanmadan ve bununla bağlantılı diğer usul güvencelerinden yoksun bırakmıştır.

55. İstinaf Dairesinin anılan uygulamasının diğer önemli sonucu ise temyize başvurma hakkı yönünden ortaya çıkmaktadır. Bu kapsamda somut olayda İstinaf Dairesinin davanın yeniden görülmesine ve yargılama sonucunda da başvurucunun mahkûmiyetine karar vermesi durumunda başvurucunun bu karara karşı temyiz kanun yoluna başvurması mümkünken kesin nitelikte bozma kararı vermesiyle başvurucu, bu temyiz kanun yoluna başvuru imkânından yoksun bırakılmış olmaktadır. Nitekim somut olayda Mahkemenin söz konusu bozma kararına direnme imkânı bulunmadığından başvurucu hakkında İstinaf Dairesinin kararı doğrultusunda bu kez mahkûmiyet kararları verilmiştir. Başvurucu, bu karara karşı yeniden istinaf kanun yoluna başvurmuş ancak İstinaf Dairesi hükümlerin tekerrüre ilişkin kısımlarını düzelterek istinaf başvurusunun esastan reddine kesin olmak üzere karar vermiştir. Başvurucu İstinaf Dairesinin istinaf başvurusunun esastan reddi kararına karşı temyiz talebinde bulunmuşsa da talebi İstinaf Dairesi ve Yargıtay 6. Ceza Dairesi tarafından reddedilmiş; böylece başvurucu, temyiz kanun yoluna başvuramamıştır.

56. Mahkemeye erişim hakkı hem hakkında suç isnadı bulunan bir kimsenin mahkeme tarafından bu isnadın yerinde olduğu ya da olmadığı yönünde bir karar verilmesini isteme hakkını, hem de -başvurma imkânı tanınmış ise- kanun yollarına başvurma hakkını kapsar. Kanun yollarına başvuruyla ilgili olarak kanunda öngörülen kuralların uygulanması, kişilerin mevcut bir başvuru yolundan faydalanmasına engel teşkil etmemelidir. Kanun yollarına ilişkin kuralların metni dikkate alındığında yargı mercilerinin bunlarla ilgili olarak bireyler tarafından öngörülmesi mümkün olmayan değerlendirmeler yapması mahkemeye erişim hakkına müdahalenin kanuni dayanağının bulunmadığı kanaatine varılmasına sebebiyet verecektir.

57. Somut olayda İstinaf Dairesi kanunda açıkça öngörülmüş hâller dışında bir nedenle bozma kararı vermiş, bunun sonucunda başvurucunun temyiz kanun yoluna başvurma hakkının elinden alınmasına yol açmıştır. Böylelikle istinaf kanun yolu incelemesine ilişkin kuralların İstinaf Dairesince yapılan yorumun kişilerce öngörülebilecek belirlilikte olmadığı ve kanunun lafzıyla çeliştiği görülmüştür. Diğer bir ifadeyle İstinaf Dairesinin bu kararıyla başvurucunun mahkemeye erişim hakkına kanuni dayanağı bulunmayan bir müdahalede bulunulmuştur.

58. Nitekim Yargıtay da önüne gelen ve somut başvuruya benzer birçok olayda, ilk derece mahkemesince verilen beraat hükmünün mahkûmiyet kararı verilmesi gerektiğinden bahisle istinaf mahkemesince bozulmasından sonra anılan karara direnme yetkisi bulunmayan ve kanunen uyma zorunluluğu bulunan ilk derece mahkemesince verilen mahkûmiyet kararının aslında bölge adliye mahkemesince verilmiş bir karar olarak kabulünde zorunluluk bulunduğunu, aksi durumun kabulü hâlinde ise tarafların var olan temyiz haklarının ellerinden alınmış olacağını belirterek anılan kararların temyiz incelemelerini yapmış (bkz. §§ 19-24) ya da aynı gerekçelerle 5271 sayılı Kanun’un 308/A maddesi gereği olağanüstü kanun yollarından itiraz kanun yoluna başvurulabileceğini ifade etmiştir (bkz. § 25).

59. Açıklanan gerekçelerle İstinaf Dairesinin 5271 sayılı Kanun'da sınırlı olarak sayılı hâller dışında bir sebeple bozma kararı vermesiyle gerçekleşen müdahalenin kanuni dayanağının olmaması nedeniyle başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

60. Başvurucu ayrıca mahkeme kararının bariz takdir hatası ve keyfîlik içerdiğini, iletişimin dinlenmesi kararlarının hukuka aykırı olduğunu belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Başvurucunun mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine karar verildiğinden kararda varılan sonuç ve uygun görülen giderim dikkate alınarak diğer şikâyetleri hakkında kabul edilebilirlik ve esas yönünden ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.

VI. GİDERİM

61. Başvurucu, ihlalin tespiti ile yeniden yargılanma yapılmasına karar verilmesini talep etmiştir.

62. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerinin yapması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).

VII. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

2. Diğer ihlal iddiaları yönünden İNCELEME YAPILMASINA GEREK OLMADIĞINA,

B. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin mahkemeye erişim hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması amacıyla yeniden yargılama yapılması için Samsun Bölge Adliye Mahkemesi 4. Ceza Dairesine (E:2023/627, K:2023/1513) iletilmek üzere Ünye Ağır Ceza Mahkemesine (E.2022/15, K.2022/268) GÖNDERİLMESİNE,

D. 1.480,40 TL harç ve 30.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 31.480,40 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

E. Ödemelerin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 9/1/2025 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.